Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

fazla gelmek

  • 1 fazla gelmek

    v. outnumber
    --------
    fazla gelmek (gemi safrası)
    v. shoot

    Turkish-English dictionary > fazla gelmek

  • 2 fazla gelmek

    to be too much

    İngilizce Sözlük Türkçe > fazla gelmek

  • 3 fazla

    1. subst Überschuss m; Rest m
    2. adj überflüssig, Über-; (viel) mehr (-den als), größer (-den als); noch mehr; zu viel; zu weit; übrig haben;
    fazla ağırlık <- ğı> Übergewicht n; Ballast m;
    fazla bagaj Übergepäck n;
    fazla çalışma (süresi) Überstunden f/pl;
    fazla değer Mehrwert m;
    fazla gelmek sich als überflüssig erweisen;
    fazla gitmek zu weit gehen;
    fazla olarak darüberhinaus;
    daha fazla noch mehr; meistens;
    en fazla am meisten, meistens; am liebsten;
    pek (oder çok) fazla sehr viel; zu viel;
    bundan fazla mehr + Verb;
    fazla besleme Überfütterung f;
    fazla doyurmak überfüttern; CHEM übersättigen;
    fazla kaçırmak zu viel trinken (oder fam saufen); sich überessen; zu viel reden;
    fazla olmak sich erübrigen; zu viel sein

    Türkçe-Almanca sözlük > fazla

  • 4 fazla

    1.
    ли́шний, избы́точный; чрезме́рный

    fazla ağırlık — ли́шняя тя́жесть

    fazla kaleminiz var mı? — у вас нет ли́шней ру́чки?

    2.
    изли́шек, избы́ток, ли́шнее

    yemeğin fazlasını döktü — оста́тки еды́ он вы́бросил

    3.
    сли́шком / о́чень / чересчу́р мно́го

    fazla konuşuyor — а) он говори́т сли́шком мно́го; б) он говори́т мно́го ли́шнего

    çok fazla — сли́шком / чересчу́р мно́го

    daha fazla — ещё бо́льше

    bu yıl fazla yağmur yağdı — в э́том году́ вы́пало чересчу́р мно́го дожде́й

    4. - den
    бо́льше, бо́лее чем

    bundan fazla — бо́льше [э́того]

    iki aydan fazla — бо́льше двух ме́сяцев ?

    fazlasıyle — с лихво́й, с изли́шком

    fazla çalışma / mesai — сверхуро́чная рабо́та

    fazla gelmek / gitmek / kaçmak — оказа́ться изли́шним; превыша́ть ме́ру

    fazla kaçırmak — а) съесть / вы́пить ли́шнего; б) мно́го / чересчу́р мно́го ( говорить)

    ••

    fazla mal göz çıkarmazпосл. ли́шнее добро́ карма́н не тя́нет

    Türkçe-rusça sözlük > fazla

  • 5 gelmek

    gelmek <- ir> (-den -e) kommen a fig (von D, aus D zu D, nach D, in A); ÖKON Briefe einlaufen; Waren eingehen; 50 kg usw wiegen; Karte spielen;
    çok gelmek überflüssig sein;
    (-de) birinci gelmek erste(r) werden (in D); (-e) zur Hauptsache kommen, übergehen; etwas (A) aushalten können;
    -in işine gelmek jemandem passen, seinem Wunsch entsprechen, jemandem recht kommen;
    -in omuzuna gelmek jemandem bis an die Schulter reichen;
    -e iyi gelmek jemandem gut tun, bekommen, gut sein (für A);
    sıkıntıya gelmez … er hat kein Durchhaltevermögen;
    şakaya gelmemek keinen Spaß verstehen;
    … kaça geliyor was kommt (= kostet) …?;
    bana pahalıya geliyor es kommt mich teuer zu stehen;
    tamam gelmek Schuhe z.B. gut passen;
    … yaşına gelmek das Alter von … Jahren erreichen;
    yolun sağına geliyor … befindet sich rechts vom Weg;
    o yerlere hiç gelmemiştim dort war ich noch nie gewesen;
    gelmez man darf nicht …, z.B. bu çamaşır kaynatılmaya gelmez diese Wäsche darf nicht gekocht werden;
    dediğime geldiniz mi? finden ( oder fanden) Sie es richtig, was ich sagte?;
    bana öyle geldi ki … mir schien es so;
    öyle geliyor ki … es scheint, dass …;
    … bana fazla şekerli geldi … kam mir zu süß vor;
    arabayla gelmek mit dem Auto usw kommen; gefahren kommen;
    - (me)mezlikten gelmek so tun, als ob … (+ Konjunktiv II);
    bilmemezlikten gelmek den Tauben, den Unwissenden spielen;
    -i gelip almak jemanden abholen;
    gelip çatmak hereinbrechen;
    (-e) gelip gitmek jemanden besuchen; Touren ( oder Fahrten) machen; (-den) vorbeifahren;
    -eceği (oder -esi) gelmek, z.B. ağlayacağım geldi ich hätte am liebsten losgeweint;
    Verbstamm+e+ gelmek, z.B. söyleyegeldiğimiz şarkılar Lieder, die wir schon lange singen;
    fam futbolcuya gel! siehe mal einer den Fußballer an!;
    gel(in), gelsin also, nun; los …; soll (er) doch …;
    gelin, bu akşam sinemaya gidelim los ( oder also), gehen wir heute abend ins Kino!;
    gel de, gelsin de wenn möglich, wenn du kannst usw;
    gel zaman git zaman nach geraumer Zeit; im Laufe der Zeit

    Türkçe-Almanca sözlük > gelmek

  • 6 fazla

    "1. too; too much; too many. 2. /dan/ more (than). 3. extra, left over. 4. what is left over, the remainder. -dan 1. in addition, in excess, as an extra. 2. furthermore, moreover, in addition. -sıyla greatly, extremely. - gelmek to be too much, be more than necessary. - kaçırmak to overdrink; to overeat. - kaçmak to be too much, be more than necessary. -/artık mal göz çıkarmaz. proverb Although you don´t need it now, it´ll probably come in handy later on. - olmak (for someone) to go too far, overstep the limit."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > fazla

  • 7 ağır

    I adj
    1) ( hafif karşıtı) schwer
    \ağır basmak ( ağırlığı fazla gelmek); Übergewicht haben; ( fig) schwer wiegen, überwiegen, ins Gewicht fallen, zu Buche schlagen
    \ağır bir hastalık eine schwere Krankheit
    \ağır çekmek Gewicht haben
    \ağır gelmek ( gücüne gitmek) kränken; ( yapılması güç gelmek) schwerfallen
    \ağır su chem schweres Wasser
    2) ( fig) ( davranışları yavaş olan) schwerfällig
    \ağır aksak yürümek/gitmek sich schleppen
    3) ( vahim) schwer; ( şüphe) dringend
    \ağır hasta/yaralı olmak schwer krank/verletzt sein
    4) ( bunaltıcı) bedrückend
    5) ( yavaş) langsam
    \ağır ol! langsam!
    6) (\ağırbaşlı) besonnen; ( ciddi) ernst
    7) ( sindirimi güç) schwer, schwer verdaulich
    8) ( uyku için) tief
    9) ( kırıcı) kränkend, verletzend
    \ağır söylemek verletzende Worte sagen
    bir şey ağrına gitmek etwas schwer nehmen
    10) ( güç işiten) schwerhörig; ( sağır) taub
    bir kulağı \ağır an einem Ohr ist er taub
    11) jur ( ihmal) grob
    II s sport (\ağır sıklet) Schwergewicht nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ağır

  • 8 outnumber

    v. sayıca üstün olmak, fazla gelmek
    * * *
    sayıca çok ol
    * * *
    (to be more (in number) than: The boys in the class outnumber the girls.) sayıca üstün olmak

    English-Turkish dictionary > outnumber

  • 9 shoot

    n. atış, atma, fışkın, vurma, vuruş, av, avlak, budak, çekim, fotoğraf çekme, ateş etme, mesafe, şiddetli akıntı, filiz, sürgün, füze fırlatma, keresteyi rendeleme
    ————————
    v. atmak, avlamak, vurmak, çekmek [fot.], fırlatmak, ateş etmek, öldürmek, şut çekmek, atış yapmak, çekmek, çekim yapmak, hızla geçmek, iğne yapmak, aşı yapmak, sürgün vermek, filizlenmek, yuvarlanmak (varil vb.), perdahlamak (kereste), avlanmak, fırlamak, zonklamak, sancımak, fazla gelmek (gemi safrası)
    * * *
    1. ateş et (v.) 2. av partisi (n.)
    * * *
    [ʃu:t] 1. past tense, past participle - shot; verb
    1) ((often with at) to send or fire (bullets, arrows etc) from a gun, bow etc: The enemy were shooting at us; He shot an arrow through the air.) ateş etmek, atmak, fırlatmak
    2) (to hit or kill with a bullet, arrow etc: He went out to shoot pigeons; He was sentenced to be shot at dawn.) vurmak
    3) (to direct swiftly and suddenly: She shot them an angry glance.) fırlatmak
    4) (to move swiftly: He shot out of the room; The pain shot up his leg; The force of the explosion shot him across the room.) birden ok gibi fırlamak
    5) (to take (usually moving) photographs (for a film): That film was shot in Spain; We will start shooting next week.) fotoğraf çekmek, çekim yapmak
    6) (to kick or hit at a goal in order to try to score.) şut atmak, topa vurmak
    7) (to kill (game birds etc) for sport.) avlamak
    2. noun
    (a new growth on a plant: The deer were eating the young shoots on the trees.) sürgün, filiz
    - shoot down
    - shoot rapids
    - shoot up

    English-Turkish dictionary > shoot

  • 10 get on top of

    -e fazla gelmek, asmak, için asiri olmak

    English to Turkish dictionary > get on top of

  • 11 excéder

    v t
    1 dépasser fazla gelmek

    Ce sac ne doit pas excéder 50 kg. — Bu çuval 50 kg'ı geçmemeli.

    2 énerver çileden çıkarmak

    Cet enfant l'excède. — Bu çocuk onu çileden çıkarıyor.

    Dictionnaire Français-Turc > excéder

  • 12 идти

    несов.; сов. - пойти́
    1) тк. несов. gitmek; yürümek; gelmek

    идти́ домо́й — eve gitmek

    идти́ пешко́м — yayan gitmek; yürümek

    идти́ ры́сью — tırıs gitmek

    иди́ к доске́! (ученику)tahtaya kalk!

    иди́ впереди́! — öne düş!

    2) тк. несов. (двигаться, перемещаться) gitmek; yürümek; yol almak

    по́езд шёл бы́стро — tren hızlı gidiyordu

    су́дно шло на Оде́ссу — gemi Odesa'ya doğru yol alıyordu

    навстре́чу шёл грузови́к — karşıdan bir kamyon geliyordu

    иди́ по сле́ду — izi takip et

    3) (отправляться, направляться) gitmek; yürümek

    идти́ на охо́ту — ava gitmek

    пошёл бы погуля́л — gidip gezsen

    идти́ в го́сти — misafirliğe gitmek

    она́ пошла́ за водо́й — suya gitti

    пошли́ / пойдём в кино́ — sinemaya gidelim

    враг шёл на Москву́ — düşman Moskova'ya yürüyordu

    4) тк. несов., перен. (двигаться, развиваться в каком-л. направлении) gitmek

    идти́ вперёд — ilerlemek; gelişmeler kaydetmek

    идти́ к це́ли — hedefe doğru gitmek / ilerlemek

    идти́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşmak

    5) ( соглашаться) yanaşmak; kabul etmek

    пойти́ на предло́женные усло́вия — önerilen koşulları kabul etmek

    пойти́ на усту́пку — ödüne gitmek

    на тако́е де́ло он не пойдёт — böyle bir işe yanaşmaz

    идти́ на расхо́ды — masraflar ihtiyar etmek

    6) (выступать противником кого-чего-л.) karşı olmak; karşı çıkmak; karşı tutum / cephe almak

    про́тив тебя́ он не пойдёт — sana karşı çıkmaz

    идти́ про́тив зако́на — kanuna karşı gelmek

    7) (вступать, поступать куда-л.) girmek

    о́сенью он пойдёт (посту́пит) в шко́лу — sonbaharda okula gidecek

    идти́ в а́рмию — askere gitmek; orduya girmek

    8) ( доставляться) gelmek; gitmek

    сюда́ идёт сырьё, отсю́да - гото́вые изде́лия — buraya hammadde(ler) gelir, buradan da mamul maddeler / eşya gider

    пи́сьма всё иду́т и иду́т — mektupların ardı arkası kesilmiyor

    9) тк. несов. (приближаться, появляться) gelmek

    по́езд идёт! — tren geliyor!

    весна́ идёт — перен. bahar giriyor / geliyor

    по́езд идёт в час — tren birde kalkıyor

    11) тк. несов. ( действовать - о механизмах) işlemek

    часы́ не иду́т — saat işlemiyor

    12) ( об осадках) yağmak

    похо́же, пойдёт снег — hava karlayacağa benziyor

    13) тк. несов. (иметь место, происходить, производиться) yapılmak; yer almak; yürümek, gitmek ( развиваться)

    шла война́ — savaş yapılıyordu

    иду́т перегово́ры — görüşmeler yapılıyor

    в до́ме шла побе́лка — evde badana yapılıyordu

    как иду́т дела́? — işler nasıl gidiyor / yürüyor?

    торго́вля шла пло́хо — ticaret kötü gidiyordu

    14) тк. несов. (проходить, протекать, длиться) geçmek

    вре́мя идёт — vakit geçiyor / ilerliyor

    шли го́ды — yıllar yılları / birbirini kovalıyordu

    шёл пя́тый час — saat dördü geçmişti

    де́вушке шёл шестна́дцатый год — kız on altısını sürüyordu

    идёт уже́ тре́тья неде́ля, как... — üçüncü haftadır...

    15) тк. несов. ( пролегать) gitmek; uzanmak

    куда́ идёт э́та доро́га? — bu yol nereye gider / çıkar?

    хребе́т идёт с за́пада на восто́к — sıradağ batıdan doğuya doğru uzanır

    э́тот проспе́кт идёт че́рез весь го́род — bu anacadde kenti boydan boya kateder

    да́льше идёт лес — ötesi orman

    16) (выходить, выделяться) çıkmak gelmek; yayılmak ( распространяться); akmak ( течь), sızmak; kaçmak ( просачиваться)

    вода́ идёт? (из крана)su geliyor mu?

    от земли́ шёл пар — topraktan bir buğudur tütüyordu

    газ шёл из кла́пана — gazı kaçıran supaptı

    у него́ но́сом пошла́ кровь — burnundan kan geldi

    из трубы́ пошёл дым — baca tütmeye başladı

    17) ( в играх) sürmek; oynamak

    идти́ с да́мы — kızı oynamak

    он пошёл конём — atı sürdü / oynattı

    18) ( предназначаться) kullanılmak

    на что идёт э́тот мех? — bu kürkler ne için kullanılır?

    ма́сло, иду́щее в пи́щу — yemeklik yağ

    де́нег идёт нема́ло — az para gitmiyor

    цеме́нта пойдёт не бо́льше то́нны — bir tondan fazla çimento gitmez

    на костю́м пошло́ три ме́тра — kostüm için üç metre gitti

    20) разг. (находить сбыт, спрос) geçmek; aranmak; rağbet görmek

    ра́ньше э́тот това́р шёл о́чень хорошо́ — önceleri bu mal çok geçiyordu / aranıyordu

    почём иду́т сли́вы? — erik kaçtan satılıyor?

    21) тк. несов., перен., разг. ( насчитываться) işlemek; ödenmek ( выплачиваться)

    ему́ уже́ идёт зарпла́та — maaşı işliyor artık

    проце́нты иду́т (с вклада)faizi işliyor

    за сверхуро́чную рабо́ту идёт надба́вка — fazla mesai için zam ödenir

    22) (украшать, быть к лицу) gitmek; yakışmak

    э́та шля́па тебе́ идёт — bu şapka sana gidiyor

    коке́тство ей не идёт — ona cilve yakışmaz

    23) тк. несов., разг. (входить, вдвигаться) girmek

    сапо́г не идёт на́ ногу — ayağım bu çizmeye girmiyor

    где идёт э́та карти́на? — bu filim nerede / hangi sinemada oynuyor

    пье́са пойдёт в двух теа́трах — oyun / piyes iki tiyatroda oynanacak

    за тако́го, как ты, она́ не пойдёт — senin gibisine varmaz

    26) тк. несов., перен., разг. (иметь каким-л. результатом, показателем) olmak

    на́ша кома́нда идёт на второ́м ме́сте — bizim takım ikinci durumdadır

    он идёт на одни́ тро́йки — aldığı notlar hep orta

    ••

    речь пойдёт не об э́том — söz edilecek olan bu değil

    вода́ пошла́ на у́быль — sular inmeye başladı

    идти́ на по́мощь кому-л.birinin yardımına koşmak

    мы гото́вы идти́ за тобо́й — arkandan gelmeye hazırız

    иду́т слу́хи, что... —...dığı söyleniyor / rivayet ediliyor

    пошли́ слу́хи, что... —...dığı yolunda söylentiler çıktı

    пошли́ спле́тни — dedikodu alıp yürümüştü

    докуме́нт пойдёт на по́дпись — belge imzaya sunulacak

    Русско-турецкий словарь > идти

  • 13 zu

    zu [t͜sʊ]
    1. präp (D) Richtung -e; Ort, Zeit -de; Zweck, Anlass -meye, -mek için;
    zu Beginn başlangıçta;
    komm zu mir! bana gel!;
    sich zu jemandem setzen b-nin yanına (karşısına) oturmak;
    von Mann zu Mann erkek erkeğe;
    zu Wasser und zu Lande denizde ve karada;
    etwas zum Essen yiyecek bir şey;
    zum Vergnügen zevk için;
    jemanden zum Präsidenten wählen b-ni başkan(lığa) seçmek;
    zu 3 Dollar das Kilo kilosu 3 dolara;
    werden zu olmak, … haline gelmek
    2. adv (haddinden) fazla;
    fam zu sein (geschlossen) kapalı;
    zu sehr çok fazla, fazlasıyla;
    einer zu viel bir kişi fazla;
    einer zu wenig bir kişi eksik;
    ein zu heißer Tag aşırı sıcak bir gün;
    (mach die) Tür zu! kapıyı kapa!;
    vier zu zwei dört iki;
    wir sind zu dritt üç kişiyiz
    3. konj kann -ebilir; muss -meli, -ecek;
    es ist zu erwarten beklenebilir; beklenmeli(dir);
    nicht zu gebrauchen kullanılacak ( oder işe yarayacak) gibi değil;

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > zu

  • 14 заходить

    uğramak,
    girip çıkmak; almaya gelmek; çekilmek; batmak
    * * *
    I сов.

    заходи́ть по ко́мнате — odada bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başlamak

    в коридо́ре заходи́ли — koridorda gidiş gelişler başladı

    II несов.; сов. - зайти́
    1) (к кому-л., куда-л.) uğramak; girip çıkmak ( ненадолго); girmek ( входить)

    ты заходи́л к больно́му? — hastayı yokladın mı?

    мне на́до зайти́ к дире́ктору — müdürü göreceğim

    да, да, он до́ма, заходи́те! — evde, evde, buyurun!

    2) (за кем-чем-л.) almaya gelmek

    за кни́гой я зайду́ пото́м — sonra gelir kitabı alırım

    заходи́ с друго́й стороны́ маши́ны — arabayı dolan gel

    4) ( скрываться) çekilmek

    со́лнце зашло́ за́ гору — güneş dağın gerisine çekildi / ardına indi

    5) ( о солнце) batmak
    6) в соч.

    речь зашла́ о... —...dan söz açıldı

    ••

    ты зашёл сли́шком далеко́ — fazla ileri gittin

    Русско-турецкий словарь > заходить

  • 15 kurz

    kurz <kürzer, am kürzesten> [kʊrts] adj
    1) ( zeitlich) kısa;
    ein \kurzer Blick kısa bir bakış;
    ich will es \kurz machen (sözümü) kısa keseceğim;
    mit ein paar \kurzen Worten birkaç kelimeyle;
    über \kurz oder lang eninde sonunda;
    in kürzester Zeit en kısa zamanda;
    \kurz und bündig kısa ve özlü;
    \kurz und gut kısacası, sözün kısası, hülasa;
    \kurz und schmerzlos ( fam) hiç canını yakmadan [o acıtmadan];
    seit \kurzem kısa bir süredir, kısa bir zamandan beri;
    vor \kurzem geçenlerde;
    \kurz entschlossen fazla düşünmeden;
    ich habe ihn nur \kurz gesehen onu kısaca gördüm;
    \kurz darauf kısa bir zaman sonra;
    ich bleibe nur für \kurze Zeit fazla kalmayacağım;
    ich komme \kurz vorbei kısaca bir uğrayacağım, biraz uğrarım;
    \kurz hintereinander peş peşe, kısa aralıklarla
    2) ( räumlich) kısa;
    \kurze Hosen kısa pantolon;
    \kurz vor Köln Köln'den az önce;
    den Kürzeren ziehen ( fam) kozu kaybetmek, sırtı yere gelmek;
    zu \kurz kommen payını alamamak, avucunu yalamak;
    etw \kurz und klein hauen ( fam) bir şeyi paramparça [o hurdahaş] etmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kurz

  • 16 besinnen

    besinnen*
    irr vr
    sich \besinnen
    1) ( überlegen) düşünmek, düşünüp taşınmak, aklından geçirmek;
    sie besann sich eines Besseren aklı başına geldi;
    sich eines anderen \besinnen fikrini değiştirmek;
    ohne sich lange zu \besinnen fazla düşünmeden
    2) ( sich erinnern) aklına gelmek ( auf -), hatırlamak, anımsamak;
    sich eines Besseren \besinnen aklına daha iyi bir şey gelmek, daha iyisini düşünüp bulmak;
    wenn ich mich recht besinne hatırladığım kadarıyla

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > besinnen

  • 17 come round

    ayilmak, kendine gelmek; düsünce, taraf degistirmek, dönmek; barismak; gelmek, olmak; yön degistirmek; normalden fazla yol gitmek; sakinlesmek, yatismak; ugramak

    English to Turkish dictionary > come round

  • 18 yer

    местно́сть (ж) ме́сто (с)
    * * *
    1) врз. земля́

    yer atmosferi — земна́я атмосфе́ра

    Yerin dönmesiастр. враще́ние Земли́

    yere düşmek — упа́сть на зе́млю

    Yer ekseniастр. земна́я ось

    yere oturmayınız — не сади́тесь на зе́млю

    yerini sattı — он про́да́л свою́ зе́млю

    yerleri silmek — мыть полы́

    2) врз. ме́сто

    yer almak — заня́ть ме́сто в чём

    yerini almak — заня́ть чьё-л. ме́сто

    yerini değiştirmek — поменя́ть места́ми, переста́вить

    yerinden oynatmak — сдви́нуть с ме́ста

    yerinde söylemek — сказа́ть к ме́сту

    o bir yerde fazla durmaz — он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т

    arkadaşınızın yerini bilmiyorum — я не зна́ю, где [нахо́дится/живёт] ваш това́рищ

    doğum yeri — ме́сто рожде́ния

    kaza yeri — ме́сто ава́рии

    ön tarafta bir boş yer var — впереди́ есть одно́ свобо́дное ме́сто (в кино, театре)

    park yeri — стоя́нка (автомашин и т. п.)

    taksi durak yeri — стоя́нка такси́

    toplantı yeri ме́сто — проведе́ния собра́ния

    buna yer verilemez — э́тому не должно́ быть ме́ста

    yeriniz var mı? — у вас есть свобо́дный но́мер? ( в гостинице) / свобо́дное ме́сто? (в ресторане и т. п.)

    3) пункт, ме́сто

    atanma yeri — ме́сто/пункт назначе́ния

    düğüm yeri — узлово́й пункт

    gözletme yeri — наблюда́тельный пункт

    idare yeri — кома́ндный пункт, пункт управле́ния

    konuşma yeri — перегово́рный пункт

    4) в соч.

    bir yerdeа) с глаголом в полож. форме где́-то; б) с глаголом в отриц. форме нигде́

    bir yereа) с глаголом в полож. форме куда́-то; б) с глаголом в отриц. форме никуда́

    bir yerden — отку́да-то

    ••

    yere bakan yürek yakanпогов.... в ти́хом о́муте че́рти во́дятся

    - yere bakmak
    - yere baktırmak
    - yere batasıca!
    - yere batsın!
    - yere batmak
    - yerle bir etmek
    - yerini bulmak
    - yere çalmak
    - yerin dibine geçmek
    - yerin dibine batmak
    - yerin dibine girmek
    - yerini doldurmak
    - yere geçmek
    - yerini geçmek
    - yeri gelmedi
    - yeri gelmeşken... - yeri gökü birbirine katmak
    - yerle gök bir olsa
    - yerden göğe kadar
    - yere göğe koyamamak
    - yer etmek
    - yerini ısıtmak
    - yer kabul etmez
    - yerde kalmak
    - yerinde kalmak
    - yer kapmak
    - yerin kulağı var - böyle sözlerin yeri var mı?
    - bunu yapsalar yeridir
    - yerinde olmak
    - keyfi yerinde olmak
    - keyfi yerinde değil
    - yerine oturmak
    - yerinden oynamak
    - yeri öpmek
    - yere sağlam basmak
    - yerinde saymak
    - yere sermek
    - yeri soğumadan
    - yerinde su mu çıktı?
    - yerleri süpürmek
    - yerlerde sürünmek
    - yerini tutmak
    - yer vermek
    - yere vurmak
    - yer yarılıp içine girmek
    - yerini yapmak
    - yerinde yeller esiyor
    - yerden yere vurmak
    - yeri yurdu belirsiz

    Türkçe-rusça sözlük > yer

  • 19 overgrow

    v. kaplamak, sarmak, fazla büyümek, küçük gelmek, sığmamak

    English-Turkish dictionary > overgrow

  • 20 overgrow

    v. kaplamak, sarmak, fazla büyümek, küçük gelmek, sığmamak

    English-Turkish dictionary > overgrow

См. также в других словарях:

  • fazla gelmek (veya gitmek veya kaçmak) — çekilmeyecek, bıktıracak, tedirgin edecek bir durum almak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hafif gelmek — 1) ağırlığı fazla olmamak Çok hafif geldiği için düvene ağır bir taş oturtmuşlardı. R. Enis 2) mec. önemsiz görmek, değer verilmemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çok gelmek — 1) (bir şey) gereğinden fazla olmak 2) (bir şey) çekilmez ve katlanılmaz olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır basmak — ağırlık olarak fazla gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • artmak — yük, denk, bar tahmil etmek, yükletmek, efzun ve zaid olmak, ardına sırtına koymak, fazla gelmek, baki kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İŞTİYAK — Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • açılmak — nsz 1) Açma işi yapılmak veya açma işine konu olmak Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Anayasa 2) Renk koyuluğunu yitirmek Perdenin rengi açıldı. 3) Kendine gelmek, biraz iyileşmek, ferahlamak Ateşi düşünce hasta açıldı. 4) e… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • patlamak — nsz 1) Nesneler, iç basıncın etkisiyle ve çoğunlukla büyük ses çıkararak dağılmak, infilak etmek Dinamit patladı. 2) Yırtılıp açılmak Gözlerim gene ayakkabılarıma kaydı, yanları patlamıştı. O. Kemal 3) Yarılmak Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ambale — i, Fr. emballément Birini düşünemez duruma getirmek, çok yormak, fazla gaz vererek otomobili çalışamaz duruma getirmek anlamlarındaki ambale etmek ve çok yorulup iş göremez, düşünemez duruma gelmek anlamındaki ambale olmak birleşik fiillerinde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kaldırmak — i 1) Bulunduğu yerden almak Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2) Yukarı doğru hareket ettirmek Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. S. F. Abasıyanık 3) Yükseltmek Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4) nsz Ürün toplamak, taşımak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»